Diyanet İşleri Başkanlığı, “Aile Yılı” kapsamında görev edindiği toplum mühendisliğini bir süredir dini değerler adı altındaki argümanlarla ve daha yüksek dozlarla şekillendirmenin derdine düşmüş görünüyor. Diyanet’in 90 bin camide verilmek üzere hazırladığı 1 Ağustos tarihli “Hayâ: Allah’ın Emri, Fıtratın Gereği" konulu hutbesi ile 15 Ağustos tarihli kadınların miras hakkını da içeren “kul hakkı” konulu hutbesi tam da bu toplum mühendisliğinin aşama aşama uygulandığını gösteriyor.
Diyanet’in “haya, edep, ahlak” gibi kavramları bedene indirgeyen tüm bu çıkışlarının genele hitap ediyormuş gibi görünse de aslında erkekleri değil, kadınları hedef aldığını çok iyi biliyoruz. Nitekim bu çıkışların hemen akabinde kendilerini Allah’ın emirlerini yerine getirmekle yükümlü sayan bazı insanların kamusal alanda kadınların kıyafetlerine karıştıklarına şahit olduk. Zira Diyanet, hutbesinde; nasıl giyinilmesi, nasıl örtünülmesi gerektiğini tarif ettikten sonra, “Uygunsuz kıyafetlerle toplumsal alanlarda, hele hele kurumsal özelliği olan mekânlarda bulunmak asgari ahlak kurallarına bile meydan okumaktır. Bu, çağdaşlık değil, ilkelliktir. Ahlak ve edep ölçülerinin çiğnenmesine sessiz kalan herkes büyük bir vebal altındadır. Çünkü neslimizin iffetini, edebini ve ahlakını korumak hepimizin ortak sorumluluğudur.” İfadeleri ile cemaatine adeta toplumsal bir sorumluluk yüklemektedir. Bu sorumluluğun aile bireylerini de aşan, sokağa taşan bir sorumluluk olduğu çok açıktır.
Yine, “Kul Hakkı” üzerine verilen hutbede cana kasttan hemen sonra miras konusuna gelerek “Kız çocuklarının Allah’ın takdir ettiği hakka razı olmaması kul hakkıdır.” ifadesi ile kadınların Medeni Kanun’la tanınmış eşit miras hakkını talep etmelerinin kul hakkına girmek olduğuna işaret edilmiştir.
Gelelim Diyanet İşleri Başkanlığı ile 2025 “Aile Yılı” arasında kurduğumuz bağlantıya. Bilindiği üzere siyasal iktidarın odağı uzun süredir nüfus ve aile odaklı politikalar üzerinde yoğunlaşıyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından yayınlanan Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi’ni okuyanlar görecektir ki bu belge 2025 Aile Yılı politikalarının adeta yol haritasıdır. Kadın cinayetleri katlanarak artarken, kadınlar en çok aile içinde öldürülürken, kadına yönelik şiddetin üstü örtülmüş, içinde şiddet de olsa yeter ki evlilikler devam etsin mantığı ile kadınlara “doğurmak, çok doğurmak, demografiyi dinamik tutmak” asli vazifesi verilmiştir. Kadınların sezaryen doğum mu vajinal doğum mu yapacaklarına dahi karar verilmiştir. Kadına yönelik şiddetin yakıcı boyutlarda olduğu bir ülkede kadın odaklı, eşitlik odaklı politikalar üretmek ve uygulamak yerine aile odaklı politikalar ile şiddetin üstü örtülmüştür.
Aileyi ayakta tutabilmek adına kadının aşağı cinsiyet olduğu ataerkil inancı toplum içerisinde belirginleştirilmiştir. Bugün biliyoruz ki kadına yönelik şiddetin temelinde kadınla erkek arasında tarihsel, toplumsal, ekonomik, politik bir güç eşitsizliği yatmaktadır. Diyanet’in Anayasal bir devlet kurumu olarak bu eşitsizliği ortadan kaldırmak yerine körükleyecek hutbelerle kadın düşmanlığını perçinlemesi, kadına yönelik şiddeti alevlendirecek zemin hazırlaması en hafif ifade ile ayrımcılık yasağının ihlalidir, suçtur. Nitekim bazı kadın örgütleri bu nedenle Diyanet hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Anayasa’nın 10.maddesi “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”şeklinde emrettiği halde, Türk Medeni Kanunu ile kadınların miras hakkı yine kadınların asırlık mücadelesi ile eşit kılındığı halde yasalara, Anayasa’ya, uluslararası sözleşmelere uymakla yükümlü bir devlet kurumunun yayınladığı hutbeler kadın hareketi tarafından çok büyük tepkiyle karşılanmıştır.
Görünen o ki kadın hareketinin öfkesi Diyanet’in kadınların kazanılmış hakları üzerinden topluma vermeye çalıştığı ayarı durdurmuştur. 22 Ağustos tarihli hutbe, “ibadet” konusu ile çıkmıştır. (Aşağıya Eşitlik İçin Kadın Platformu EŞİK’in hutbelerle ilgili açıklama linklerini bırakıyorum.)
Bilinmelidir ki kadınların yüz yıllara yayılan mücadele ile elde ettikleri hakların hiçbirinden vazgeçmeye niyeti yoktur. Kimsenin toplumu buna alıştırmasına izin vermeyeceğiz. Kadınların eşit yurttaşlığının garantisi olan laiklikten de ödün vermeyeceğiz. Çünkü biliyoruz ki laiklik ilkesi kadınlar ve kız çocukları için hayati önemdedir. Bu önemi anlamakta güçlük çekenlerin kadınların yaşam hakkı, eğitim hakkı, sağlık hakkı, çalışma hakkı, sokağa çıkma hakkı da dahil en temel haklarının elinden alındığı Taliban yönetimindeki Afganistan’a bakmaları yeterlidir.
Ey Diyanet! Anayasal sınırlarına çekil. Minberinde kal!