KAPADOKYA ÜNİVERSİTESİ
Berat Atar
Köşe Yazarı
Berat Atar
 

Eğer Her Şey Çocukluk Dönemi ile Açıklanırsa

‘Eğer her şey çocukluk dönemi ile açıklanırsa, o zaman her şey bir başkasının kusuru olarak değerlendirilir ve insanın kendi sorumluluğunu üstlenme gücüne duyulan güven de küçümsenmiş olur.’ – Erik Erikson. Bir yetişkinin ağzından sıkça duyduğumuz bir cümle vardır: “Ben böyleyim çünkü çocukluğum böyle geçti.” Belki bir öfke patlaması sonrası, belki güven problemiyle yüzleştiği bir ilişkide ya da hayatındaki tekrar eden başarısızlıklara açıklama ararken. Bu cümle, her şeyin kökenine inme arzusunun bir ifadesidir. Ancak burada durup düşünmek gerekir: Gerçekten her şey çocukluk dönemiyle mi açıklanır? Psikolojinin özellikle psikanalitik ve gelişimsel kuramları, bireyin çocukluk dönemindeki deneyimlerinin bugünkü kişiliği şekillendirmede önemli rol oynadığını söyler. Freud’a göre bireyin bilinçdışı çatışmaları büyük ölçüde erken çocukluk yaşantılarına dayanır. Bowlby’nin bağlanma kuramı, bir bebekle bakım veren arasında kurulan bağın, bireyin tüm ilişkilerinin temelini oluşturduğunu savunur. Dolayısıyla psikoloji literatürü açısından baktığımızda, evet, çocukluk dönemi oldukça merkezi bir yere sahiptir. Ancak Erik Erikson’un sözünden yola çıkarak bir soru zihinleri meşgul eder: Çocukluk bu kadar belirleyici ise, bireyin değişme gücü nerede başlar? Bu sorunun yanıtı, aslında psikolojik bakışın nerede durduğuna göre değişir. Çocukluk, bir açıklama olabilir ama bir kader değildir. Terapiye başvuran bireylerin çoğu, yaşadıkları sorunlara dair bir neden arayışı içindedir. Ve bu neden çoğu zaman çocuklukta bulunur. Fakat terapi süreci, sadece geçmişi anlatmakla kalmaz; o geçmişin bugünkü yankılarına nasıl tepki verildiğini yeniden anlamlandırmakla ilgilenir. Yani geçmişin izlerini sürmek, bir tür harita çıkarmaktır. Haritayı çıkarmak önemlidir ama nereye gidileceğine karar vermek, haritayı okuyanın sorumluluğudur. Öte yandan, her sorunu sadece çocukluğa bağlamak, bugünü açıklamakta zaman zaman yetersiz kalabilir. İş yerinde yaşanan kronik mutsuzluğun nedeni yalnızca otoriter bir babayla büyümek olmayabilir; belki de birey, yetişkinlikte kendi sınırlarını koymayı öğrenememiştir. Ya da birinin ilişkilerde sürekli terk edilme korkusu, yalnızca bağlanma figürünün kaybıyla açıklanamaz; belki de bu kişi, yetişkinlikte duygusal riskler almaktan kaçınmayı alışkanlık haline getirmiştir. Bu noktada önemli bir ayrım belirir: Çocukluk açıklayıcıdır ama tamamlayıcı değildir. Psikoloji, bireyin geçmişten gelen mirasını tanıması kadar, bugünkü seçimlerinin de farkına varmasını ister. Yani kişi, “Ben böyle oldum çünkü böyle bir geçmişim var” cümlesine takılıp kalmamalıdır. Asıl önemli olan, o geçmişin içinde hangi kaynakları bulabileceğini ve bugünkü benliğini nasıl inşa edebileceğini keşfetmesidir. Çocukluk, insanın ilk defa “kendini” deneyimlediği bir dönemdir. Orada sevildik, korktuk, öğrendik, incindik. Ama yaşam yalnızca orada başlamadı. Bugün de bir çocuğun içimizde konuştuğu kadar, bir yetişkinin karar verdiği bir alandayız. Geçmişin sorumlusu olmayabiliriz; ama geleceğimizin mimarı biziz. Dolayısıyla evet, bazı şeyler çocuklukla açıklanabilir. Ama her şey değil. Ve her açıklama, bir gerekçe değildir. İnsan, yalnızca nereden geldiğini değil, nereye gideceğini de düşünebilen bir varlıktır. Asıl değişim, tam da burada başlar.
Ekleme Tarihi: 16 May 2025 - Friday

Eğer Her Şey Çocukluk Dönemi ile Açıklanırsa

‘Eğer her şey çocukluk dönemi ile açıklanırsa, o zaman her şey bir başkasının kusuru olarak değerlendirilir ve insanın kendi sorumluluğunu üstlenme gücüne duyulan güven de küçümsenmiş olur.’ – Erik Erikson.

Bir yetişkinin ağzından sıkça duyduğumuz bir cümle vardır: “Ben böyleyim çünkü çocukluğum böyle geçti.” Belki bir öfke patlaması sonrası, belki güven problemiyle yüzleştiği bir ilişkide ya da hayatındaki tekrar eden başarısızlıklara açıklama ararken. Bu cümle, her şeyin kökenine inme arzusunun bir ifadesidir. Ancak burada durup düşünmek gerekir: Gerçekten her şey çocukluk dönemiyle mi açıklanır?

Psikolojinin özellikle psikanalitik ve gelişimsel kuramları, bireyin çocukluk dönemindeki deneyimlerinin bugünkü kişiliği şekillendirmede önemli rol oynadığını söyler. Freud’a göre bireyin bilinçdışı çatışmaları büyük ölçüde erken çocukluk yaşantılarına dayanır. Bowlby’nin bağlanma kuramı, bir bebekle bakım veren arasında kurulan bağın, bireyin tüm ilişkilerinin temelini oluşturduğunu savunur. Dolayısıyla psikoloji literatürü açısından baktığımızda, evet, çocukluk dönemi oldukça merkezi bir yere sahiptir.

Ancak Erik Erikson’un sözünden yola çıkarak bir soru zihinleri meşgul eder: Çocukluk bu kadar belirleyici ise, bireyin değişme gücü nerede başlar?

Bu sorunun yanıtı, aslında psikolojik bakışın nerede durduğuna göre değişir. Çocukluk, bir açıklama olabilir ama bir kader değildir. Terapiye başvuran bireylerin çoğu, yaşadıkları sorunlara dair bir neden arayışı içindedir. Ve bu neden çoğu zaman çocuklukta bulunur. Fakat terapi süreci, sadece geçmişi anlatmakla kalmaz; o geçmişin bugünkü yankılarına nasıl tepki verildiğini yeniden anlamlandırmakla ilgilenir. Yani geçmişin izlerini sürmek, bir tür harita çıkarmaktır. Haritayı çıkarmak önemlidir ama nereye gidileceğine karar vermek, haritayı okuyanın sorumluluğudur.

Öte yandan, her sorunu sadece çocukluğa bağlamak, bugünü açıklamakta zaman zaman yetersiz kalabilir. İş yerinde yaşanan kronik mutsuzluğun nedeni yalnızca otoriter bir babayla büyümek olmayabilir; belki de birey, yetişkinlikte kendi sınırlarını koymayı öğrenememiştir. Ya da birinin ilişkilerde sürekli terk edilme korkusu, yalnızca bağlanma figürünün kaybıyla açıklanamaz; belki de bu kişi, yetişkinlikte duygusal riskler almaktan kaçınmayı alışkanlık haline getirmiştir.

Bu noktada önemli bir ayrım belirir: Çocukluk açıklayıcıdır ama tamamlayıcı değildir. Psikoloji, bireyin geçmişten gelen mirasını tanıması kadar, bugünkü seçimlerinin de farkına varmasını ister. Yani kişi, “Ben böyle oldum çünkü böyle bir geçmişim var” cümlesine takılıp kalmamalıdır. Asıl önemli olan, o geçmişin içinde hangi kaynakları bulabileceğini ve bugünkü benliğini nasıl inşa edebileceğini keşfetmesidir.

Çocukluk, insanın ilk defa “kendini” deneyimlediği bir dönemdir. Orada sevildik, korktuk, öğrendik, incindik. Ama yaşam yalnızca orada başlamadı. Bugün de bir çocuğun içimizde konuştuğu kadar, bir yetişkinin karar verdiği bir alandayız. Geçmişin sorumlusu olmayabiliriz; ama geleceğimizin mimarı biziz.

Dolayısıyla evet, bazı şeyler çocuklukla açıklanabilir. Ama her şey değil. Ve her açıklama, bir gerekçe değildir. İnsan, yalnızca nereden geldiğini değil, nereye gideceğini de düşünebilen bir varlıktır. Asıl değişim, tam da burada başlar.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve lalehaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Dedem
(17.05.2025 08:34 - #248)
Mükemmel çok isabetli belkide çocukluğumuz
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve lalehaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.