Regaib Kandili’nde ne gibi ibadetler yapabiliriz?
Ebu’d-Derdâ radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizin biriniz her gün sabahladığında Allah için bin hasene (sevap) işlemeyi terketmesin, her kim sabahladığında yüz kere: ‘Bismillahi sübhanallahi ve bihamdihi (Allah’ın ismiyle başlayıp, Allah’ı tesbih ederim ve ona hamd ederim.)’ derse, bu bin hasenedir ki, inşaAllah o gün o kadar (bin tane) günah işleyemez. Bundan başka işlediği hayırlar da bol bol kendisine kalır.” 2. “Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâşerîke leh, lehu'l mülkü ve lehu'l hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr”
Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kim, ‘Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâşerîke leh, lehu’l mülkü ve lehu’l hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr.’ duasını bir günde yüz kere söylerse, kendisine on köle âzad etmiş gibi sevab verilir, ayrıca lehine yüz sevab yazılır ve yüz günahı da silinir. Bu, ayrıca üç gün akşama kadar onu şeytana karşı muhafaza eder. Bundan daha fazlasını okumayan hiçbir kimse, o adamınkinden daha efdal bir amel de getiremez. Kim de bir günde yüz kere”Sübhânallahi ve bihamdihi” derse hataları dökülür, hatta denizin köpüğü kadar (çok) olsa bile.” 3. “Lâ ilâhe illallah”
Ebu’d-Derda radıyallahu anh‘tan rivayetle Rasulullah Sallallahu Teala Aleyhi ve Sellem Efendimiz Hazretleri şöyle buyurdu: “ Her kim yüz kere ‘Lâ ilâhe illallah’ derse, Allah(u Teala) onun yüzünü kıyamet gününde ayın ondördü gibi parlatır ve onu dediği günde, onun kadar veya ondan fazla diyenden başka, ondan daha üstün bir amel hiçbir kimse için yükseltilmez.” Regaip Kandili Namazı Regaip Kandili'nde teheccüd namazı kılınması gerektiği söylenir. Yatsı namazından sonra, daha uyumadan veya bir miktar uyuduktan sonra, kılınacak nafile namaza "gece namazı" denir. Bir miktar uyuduktan sonra kalkılıp kılınırsa "teheccüd" adını alır. Teheccüd namazı iki rekattan on iki rekata kadardır. İki rekatta bir selam verilmesi daha faziletlidir. (Muhammed bin Abdullah Hanî, âdâb, s. 264)